Norveçli filozof Peter Wessel Zapffe, 1933 yılında kaleme aldığı ve varoluşsal dehşetin en karanlık manifestosu sayılabilecek “Son Mesih” adlı denemesinde, insanı doğanın rahminden koparılmış, biyolojik bir paradoks olarak tanımladı. Zapffe’ye göre, İrlanda Geyiği’nin görkemli boynuzları onu nasıl fiziksel bir felce sürüklediyse, insanın sahip olduğu "bilinç" de onu ruhsal bir felcin eşiğine getiren ve hayatta kalma gerekliliklerini fersah fersah aşan bir "fazlalık"tı.
Modern çağın insanı, nedenini tam olarak adlandıramadığı derin bir huzursuzluk ve tarifsiz bir içsel boşluk içinde kıvranıyor. Fakat çok azımız bu ruhsal çoraklığı; her gün içinde uyuduğumuz, çalıştığımız ve yürüdüğümüz o ruhsuz çevreyle doğrudan ilişkili olduğunu fark ediyor. Bizlere yıllarca güzelliğin bir "süs", pastanın üzerindeki krema gibi bir lüks ya da işlevsellikten arta kalan zamanlarda özen gösterilecek öznel bir hobi olduğu öğretildi. Oysa bu, modernitenin en büyük ve en tehlikeli yalanıydı.
Yakın zamanda James Webb teleskobundan gelen o görüntüleri tekrar hatırlamaya çalışın. Gözümüzün seçebildiği her bir ışık noktasının içinde milyarlarca yıldız ve potansiyel olarak milyarlarca dünya barındıran bütün bir galaksi olduğu o fotoğrafı. Kimilerine göre bu görüntü, estetik bir huşu yaratmaktan başka bir şey yapmazken kimilerine göre bu felsefi bir hükmü insanın suratına dehşetle çarpan o kozmik kayıtsızlığın devasa heykelidir.
"Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir." Şüphesiz ki tarihe damgasını vuran bu söz; felsefenin belki de en kışkırtıcı insanlarından biri olan, Atina sokaklarında yalınayak dolaşan ve ardında tek bir satır yazılı metin bırakmasa da tarihin en büyük filozoflarından biri olarak anılan Sokrates tarafından dile getirildi. Bir heykeltıraşın oğlu olan Sokrates, hayatını pazar yerlerinde ve agorada, her meslekten insanla konuşarak, onlara en temel soruları sorarak geçirdi: "Erdem nedir?", "Adalet nedir?", "Cesaret nedir?" diye sordu...
Bu hafta deizm ile ilgili bir içerik paylaşacaktım ki karşıma Sözler Köşkü’nün bir videosu çıktı. Samimi bir deisti Müslüman yapabilecek 7 soru soruluyordu. Beni de az çok tanıyorsanız samimi bir deist olduğumu bilirsiniz. Bu yüzden bu soruları yanıtlamaya karar verdim.
Max Stirner, felsefenin kara koyunudur. Kutsal sayılan ne varsa alaya almış; devlet, din, toplum ve insanlık ideali gibi şeyleri de hayalet ilan etmiştir. Çünkü onun için tek gerçek vardır: O da Bireydir. Geri kalan her şey birer uydurma ve birer zincirdir. İdeologlar ondan haz etmez. Çünkü Stirner ortaya çıktığında fikirler çürür, sistemler çöker, kutsallar susar.
Nietzsche'nin en çarpıcı ve en çok tartışılan ifadelerinden biri şüphesiz ki "Tanrı öldü" sözüdür. Nietzsche'nin "Tanrı öldü" ifadesi, teolojik bir açıklama değil, sosyolojik ve kültürel bir tespittir. Ona göre modern çağda bilimsel gelişmelerle ortaya çıkan rasyonalizm ve sekülerleşme gibi faktörler, dogmalarla dolu dini inançların ve Tanrı fikrinin temelini sarsmıştır. İnsanlık, artık evreni ve kendi varlığını dinin dogmalarıyla açıklamak yerine, akıl ve bilim yoluyla anlamaya çalışmaktadır. Doğal olarak bu durum, Tanrı'ya olan inancın giderek anlamını yitirmesine yol açmıştır.