Şüphesiz ki felsefe tarihinin en etkili isimlerinden biri olan Zenon, bıraktığı Stoacılık mirasıyla bugün bile günümüzü şekillendirmeye devam eden etkili bir filozoftur. Onun hayatı, kaderinin çizdiği zorlu yolda ilerleyerek bilgeliğe ulaşan ve hayatın anlamını sorgulayan bir insanın yaşam öyküsüydü.
Bir şeyin yokluğunu kanıtlamak diye bir şey yoktur çünkü hiçbir şekilde görünmeyen, deney ve gözlem yoluyla da varlığı kanıtlanamayan bir şeyin var olduğunu söylemek çok zordur. Bu yüzden bir varlığa vardır diyorsak, kanıtlama yükümlülüğü vardır diyenlerindir. Bundan yola çıkarak, en eski yaratılış mitlerinden modern kozmolojinin en karmaşık teorilerine kadar insan zihnini kurcalayan çok basit ve hatta çok da gülünç bir soru var. Neden Hiçbir Şey Yerine Bir Şeyler Var?
İnsanın evreni anlama çabası düşünce tarihini şekillendiren en güçlü arayışlardan biri olmuştur. Antik Yunan’da filozoflar evrenin doğası, insanın rolü ve hakikatin ne olduğu üzerine yaptıkları derin tartışmalarla bu arayışı doruk noktasına taşımıştır. İşte bu tartışmaların merkezindeki isimlerden biri, düşünceleriyle çağının sınırlarını aşarak felsefe tarihine adını kazıdı: Bu filozof Protagoras’tı.
Kendi zamanında sapkın olarak damga yiyen ve Tanrı’nın gerek evrendeki rolünü gerekse de insan üzerindeki etkisini önemsiz hale getirdiği belirtilen ve bu nedenle de içinde bulunduğu cemaatten genç yaşında aforoz edilen Baruch Spinoza felsefesiyle bize çok ilginç şeyler söyler…
20.yüzyılın ortalarında Fransa’da ortaya çıkan bir entelektüel hareket olan Varoluşçuluk, ikinci dünya savaşıyla birlikte Nazi ölüm kampları gibi insanlık tarihinin en acı olaylarının yaşandığı bir dönemde doğdu. Bu dönemde insanlar ölüm ve anlamsızlık gibi kaygı uyandıran duygularla boğuşuyordu. Varoluşçuluk hareketini popüler hale getirenler Jean Paul Sartre, Albert Camus ve Simone de Beauvoir oldu. Fakat varoluşçuluğun temelinin, 19.yüzyılda Kierkegaard, Heiddeger ve Friedrich Nietzsche gibi filozoflar tarafından atıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Lev Tolstoy, Fyodor Dostoyevski, Franz Kafka ve Henrik Ibsen gibi yazarların da bu felsefeye bilmeden katkı yaptığı görülmektedir.
Antik Yunan felsefesinin en etkili filozofları arasında yer alan ve Batı kültürü üzerinde muazzam bir etki bırakarak akademik felsefenin kurucusu kabul edilen Platon, metafizik, etik, politika ve yaşam hakkındaki öğretileriyle dünyayı değiştirmeyi başarmış çok az insandan biridir. Dünya tarihinin en önemli filozoflarından biri olan Platon M.Ö. 428’de Yunanistan’ın Atina kentinde aristokrat bir ailede dünyaya geldi. Asıl adı Aristokles olan filozof, geniş fiziği ve geniş omuzları nedeniyle daha sonra “geniş” anlamına gelen “Platon” olarak anılmaya başlandı.
İyi ve kudret sahibi olan, her şeyi yaratan ve yarattıklarını seven, sonsuz bir güzellik içinde olan Tanrı’nın adının, kutsal kitaplardaki katledilen insanların hikayeleriyle lekelendiğini söylemek doğru olur muydu? Thomas Paine bunu korkmadan söyleyebilecek cesarete sahip bir insandı. Deizmin yayılmasına öncülük eden ve Akıl Çağı kitabıyla Hıristiyanlığın ve genel olarak dinlerin tabutuna son çiviyi çaktığı belirtilen Paine, bu tuhaf hikayelerin iyi bir Tanrı’nın eseri olamayacak kadar acımasızlık barındırdığını söylemiştir.
“Din içinde çekilen ıstırap, aynı zamanda, gerçekte çekilen ıstırabın bir ifadesi ve gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, baskı altında ezilen yaratığın iç çekişidir; kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur. Halkın afyonudur.”
Mağara alegorisi filozof için bilginin doğasını ve bilginin nasıl edinildiğini keşfetmek için kullandığı bir metafordur. Ona göre bilgi yalnızca duyusal verilerin toplanması meselesinden ibaret değildir, daha ziyade şeylerin anlık görüntüsünün ötesine geçen bir anlayış ve kavrayıştır.